SANDIKTAN KORKMAYIN, MİLLETTEN KAÇMAYIN
CHP Sözcüsü Öztrak, memleketin bir mafya elebaşının ifşa ve itiraflarıyla adeta 'Narcos setine' dönüştüğünü ifade etti.
CHP Sözcüsü Öztrak, memleketin bir mafya elebaşının ifşa ve itiraflarıyla adeta “Narcos setine” dönüştüğünü ifade etti.
Mafya-Siyaset-Ticaret ekseninde patlayan kanalizasyondan ortalığa yayılan kokulara karşın savcıların harekete geçmediğini, ülkede her şeyin sorumlusu olduğunu söyleyen Sarayın sustuğunu, İçişleri Bakanı’nın tüm milletvekillerini zan altında bırakan açıklamalarına rağmen TBMM Başkanı’nın sessiz kaldığını belirten Öztrak, “Bu hükümet artık sadece .l yorgunu değildir. Birçok bakımdan şaibe altındadır. Artık kimseye güven vermemektedir. Çözüm bellidir. Sandıktan korkmayın, milletten kaçmayın. Çare millettir” diye konuştu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak’ın bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız sona erdi. Bugün gündemimizde; Mafya-Siyaset-Ticaret ekseninde ortaya dökülen vahim iddialar, derinleşen devlet krizi, milletimizin aşını, işini elinden alan, ekmeğini her gün biraz daha ufaltan ekonomik kriz, ağırlaşan toplumsal buhran, bu buhrandan çıkış için yapılması gerekenleri ele aldık. Bunlarla ilgili açıklamalarıma geçmeden önce maalesef Kuzey Irak’ta bir şehidimiz var. Lojistik ikmal esnasında, helikopter palinin çarpması sonucu bir askerimiz şehit oldu. Mehmetçiğimiz, Eyyüp Gergin’e Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır, milletimize de baş sağlığı diliyoruz.
O MÜFTÜ HAKKINDA YASAL İŞLEM YAPILMALI
Akçakoca İlçe Müftüsü koltuğunda oturan bir kendini bilmez hadsiz, güya bir devlet görevlisi, bu ülkenin asli unsuru olan bazı yurttaşlarımıza, Mustafa Kemal Atatürk’ün söylemiyle kaybedilmiş topraklarımızın aziz hatıralarına, hem de cami minberinden, ağır ve kabul edilemez hakaretler etti. Bu Müftü, bu makama layık değildir. İlk Diyanet İşleri Başkanımız Rıfat Börekçi’nin, milli ruh ve imanının yanından bile geçmemiş bu şahıs, o koltukta bir dakika dahi oturtulamaz. Hiç kimsenin, ama hiç kimsenin, hele hele maaşını milletin ödediği, devlet memuru makamını işgal eden birinin, toplumu bölmeye, parçalamaya yönelik sözlerini, kin ve nefret kusmasını kabul etmemiz mümkün değildir. Bu adam hakkında, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın soruşturma başlatmış olması, açığa almış olması yetmez. Savcılar bu kendini bilmez hakkında halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten, derhal yasal işlem yapmalıdır. Devlet olmanın gereği budur.
MEMLEKET “NARCOS” SETİNE DÖNDÜ
Türkiye bir mafya elebaşının ifşa ve itiraflarını tefrika halinde izliyor. Mafya-Siyaset-Ticaret ekseninde patlayan kanalizasyondan, ortalığa tahammül edilemez kokular saçılıyor. İddialar korkunç, Saray sosyetesine mensup birçok kişi zan altında… Türkiye’ye yönelik uyuşturucu rotaları, Kolombiya’da ele geçen kokainler, Venezuela üzerinden gelen uyuşturucular, Mafya-Siyaset-Ticaret şeytan üçgeni, faili meçhul cinayetler ve bunlara ilişkin yeni iddialar var. Uğur Mumcu’nun katledilmesiyle ilgili, ortaya atılan iddialar yenilir, yutulur cinsten değil. Bu çürük duvardan çekilmesi gereken hangi tuğla varsa, artık o tuğla çekilmelidir. Memleket, memleket olmaktan çıkmış. “Narcos” setine dönmüş. Mafya konuşuyor, ama asıl konuşması gerekenler susuyor. Adalet Bakanı susuyor. Bağımsız ve tarafsız yargı susuyor. Cumhuriyet Savcıları susuyor. Havuz medyası susuyor. Bir İçişleri Bakanı konuşuyor, o da milletvekillerini zan altında bırakıyor, TBMM Başkanı da susuyor. Ama en önemlisi; işler iyi giderken “Bu ülkede her şeyin sorumlusu benim ben” diyen Erdoğan’ın şimdi gıkı çıkmıyor. Hiçbir şey olmamış gibi “Dördüncü yargı paketi yolda” masalları anlatıyor. Hayırlara vesile olur inşallah… Fakat bugüne kadar beyefendinin açıkladığı her pakette yargıda işler düzelmeyi bırakın, hep daha kötüye gitmiştir.
İNSAN SUSTUĞUNDAN DA SORUMLUDUR
İnsan sadece konuştuklarından değil, sustuklarından da sorumludur. Hele hele böyle dönemlerde, konuşması gerekenler susarsa, vatandaşta “Sükût ikrardan gelir” der. Ucube tek adam vesayet rejiminin düğmesine basıldığından beri, ülkemizde; hukuk devleti yok hükmünde. Yargı, etik, ahlak iflasta… Siyasi keyfilik tavanda… Pudra şekerleri beslemelerin burnunda… “Venezuela peyniri” ise yandaşlar arasında pek revaçta. Tekirdağ’daki, Edirne’deki, Kırklareli’ndeki, Balıkesir’deki, Kars’taki Hasılı ülkedeki yerli ve milli üreticilerden almak yerine 11 bin kilometre uzaktaki Venezüella’dan peynir almaya kalkıyorlar. O da toz çıktı.
MİLLETİMİZ AÇIKLAMANIZDAN “MUTMAİN” OLMADI
Son Başbakan’ın oğlu Venezüella’ya yardım için, test kiti ve maske götürmüş. Babası öyle açıklıyor. Gittiği dönemde, Türkiye’de günlük vaka sayıları 15 bin 755. Venezüella’da 317. Filistin’de ise 1.329. Venezuela’ya maske ve test kiti taşıma görevini oğlunuza kim verdi? Resmi heyetle Venezüella’da nasıl denk geldi? Madem, yardım yapılacaktı, vaka sayısı Venezuela’nın dört katı olan Filistin’e neden yardım etmediniz? Aziz milletimiz bu yapılan açıklamalardan “Mutmain” olmamıştır.
TEK KİŞİ REJİMİ HUKUKU KATLEDİYOR
Memleketteki bu hazin tablonun sorumlusu bellidir. 20 Temmuz sivil darbesinin ardından başlayan otoriterleşme süreci, devleti tahrip etmiştir. “Devlet güvenliği” diyerek, hukuk güvenliği yok edilmiştir. Rahmetli Uğur Mumcu’nun yıllar önce söylediği gibi; “Bir ülkede devletin güvenliği ile hukukun güvenliği eş anlamlıdır. Devlet güvenliği adına, hukuk güvenliğinin ortadan kaldırılması, demokrasi ve hukuk devleti için, ileride onarılmaz yaralar açar.” İşte bugün Türkiye’de olan da, tam da budur. Bu ucube vesayet sistemi, bu tek kişi rejimi, hukuku katletmektedir. Bu ucube düzende, kurumlar çökmektedir. Hak, Hukuk, Adalet çökmektedir. Ahlak, edep, adap çökmektedir. Liyakat çökmektedir. Tüm bunlarla beraber de, bir zamanlar dünyada yükselen yıldız olan bir ekonomi çökmektedir. Millet aşını, işini, varını-yoğunu yitirmektedir.
HER ŞEYİN SORUMLUSU AMA SUSUYOR
Ne güzel söylüyor Mehmet Akif: Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu, gelir de adli ilahi sorar Ömer’den onu. Sayın Erdoğan, 19 yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz. Olan bitenin hesabını vermesi gereken de sizsiniz. Bu anlatılanlar karşısında hiçbir şey yapmayıp susuyorsunuz, siz de sorumlusunuz bu durumdan. Ortalığa saçılan korkunç iddiaların üstü, beka hamasetiyle kapatılamaz. Esas bunların üzerine gidilmemesi devletin bekasını tehye atar.
TBMM DEVREYE GİRMELİ, SAVCILAR HAREKETE GEÇMELİ
Bugün devletimizi ve demokrasimizi korumak için, yapılması gerekenler bellidir: Hukuku işleteceksiniz, adaleti çalıştıracaksınız, millet iradesinin tecelligahı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni devreye sokacaksınız. Sonunda da sandığı milletin önüne getireceksiniz. Türkiye bağırsaklarını ancak bu şekilde temizler. Çürük duvarlardaki tuğlalar ancak böyle yerle bir edilir. Erdoğan ve Adalet Bakanı bu saatten sonra suskun kalamaz. Yargı ve Cumhuriyet Savcıları suskun kalamaz. Mayfa-Siyaset-Ticaret ekseninde, ortalığa dökülen bu iddiaları araştırmak için, Cumhuriyet Savcıları derhal harekete geçmelidir. Siyasetle ilgili kirli iddialar, mutlaka TBMM’de soruşturulmalıdır. Bu iddiaları TBMM’den kaçıranların, her şeyden önce milletin iradesine saygısı yoktur.
MECLİS’TE SORUŞTURMA KOMİSYONU KURULMALI
Siyaset pisliğe bulaştığında bunun temizliği öncelikle, millet iradesinin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde siyaset kurumu tarafından yapılmalıdır. Bu çerçevede bir Meclis Soruşturma Komisyonu derhal kurulmalıdır. Şahsım Hükümeti Rejimi, Meclis’in Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve bakanlardan hesap sormasını adeta imkânsız hale getirmiştir. Soruşturma açılmasını istemek için bile yeni Anayasa’ya göre Meclis üye tamsayısının salt çoğunluğuna yani 301 milletvekilinin imzasına ihtiyaç var. Bu nedenle TBMM Başkanı, parlamentodaki grupların başkan vekillerini davet etmeli ve Meclisin inisiyatif almasını sağlamalıdır.
TBMM BAŞKANI İÇİŞLERİ BAKANIYLA KONUŞSUN, GEREĞİNİ YAPSIN
Son olarak tüm bu olayların göbeğindeki İçişleri Bakanı, bir milletvekilinin bir suç örgütü lideri tarafından, “Ayda 10 bin dolar maaşa bağlandığını” iddia etmektedir. İçişleri Bakanı Milletvekillerini zan altında bırakmıştır. TBMM Başkanı derhal bu bakanı çağırmalıdır. Bu konuda kendisinden bilgi almalı ve gereğini de yapmalıdır. 600 milletvekilini zan altında bırakan bu iddia, öyle ortalıkta bırakılamaz.
SUSURLUK’TAN DA BETER
Tekrarlayayım; bugün yaşanan her bir skandal geçen basın toplantımda da söylemiştim, 1996’da kamyon kasasında patlayan, Susurluk skandalından çok daha beterdir. Susurluk kazasından; 4 gün sonra dönemin İçişleri Bakanı hakkında gensoru verilmişti. 5 gün sonra bakan istifa etmiş, 8 gün sonrada soruşturma başlatılmış, 9 gün sonra TBMM’de Araştırma Komisyonu kurulmuştu. Bugün ise ortada; bu vahim iddialar karşısında ne işletilen bir yargı süreci, ne işleyen bir parlamento denetimi, ne de birkaç istisna dışında, bu skandalları yazan bir medya vardır. Türkiye, ne yazık ki, bu ucube vesayet rejimiyle 1990’lı yılların bile gerisine gitmiştir.
SANDIKTAN KORKMAYIN, MİLLETTEN KAÇMAYIN
Bu hükümet artık sadece .l yorgunu değildir. Birçok bakımdan şaibe altındadır. Bu hükümet artık kimseye güven vermemektedir. Çözüm bellidir. Sandıktan korkmayın, milletten kaçmayın. Çare millettir.
128 MİLYAR DOLARI SİYASETÇİNİN ELİNE OYUNCAK DİYE VERDİLER
Kayıp 128 milyar doların hesabı hala verilmedi. Ekonomiye “sahte istikrar makyajı” yapıp seçim kazanmak, Sarayın kibirlisinin kerameti kendinden menkul, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisini ispat etmek için, dışa açık bir ekonomide, iş bilen hiçbir yönetimin yapmayacağı yapılmıştır. Hem faizi hem de döviz kurunu kontrol etmeye, bunları düşük tutmaya kalkmışlardır. Bunun sonunda da döviz ve faiz baronlarına, yandaşlara milletin döviz rezervlerini ucuza peşkeş çekmişlerdir. Milletin 128 milyar dolarını, Merkez Bankası’nın arka kapısından, hukuksuz bir biçimde buharlaştırmışlardır. Milletin emek emek biriktirdiği dövizlerini, Merkez Bankası’nın elinden almışlar siyasetçinin eline oyuncak diye vermişlerdir.
128 MİLYAR DOLARI BUHARLAŞTIRDILAR, İLK GÜNAHI İŞLEDİLER
Şimdi hem faiz, hem döviz kuru, hem de enflasyon rekorlar kırmaktadır. Niye? Çünkü Merkez Bankası’nın kasasında sigorta olarak yeterli döviz rezervi kalmamıştır. Uluslararası Para Fonu’nun verilerine göre, 75 gelişen ve yükselen ekonomi arasında, kısa vadeli dış borcuna göre en az rezerve sahip dünyada 79 ülke arasında 5. ekonomiyiz. Damat ve kayınpeder bir yandan 128 milyar doları sattılar, bir yandan da bunun üstünü örtmek için ekonomistlerin “ilk günah” dedikleri günahı da işlemişlerdir. Milletten altınla, dövizle içe borçlanmışlardır. Yani Hazine ve Maliye Bakanı, geçtiğimiz Mart ayında açıkladığı eylem planında, “İç borçlanmada döviz cinsi borçlanmayı azaltacağız” diye söz vermiştir. Ama bu yılın ilk üç ayında yapılan iç borçlanmanın yüzde 39’u, döviz cinsinden. Döviz cinsinden iç borçlanma, 2017 Ekim ayına kadar sıfırken, artık iç borç stokunun dörtte biri döviz ve altın cinsinden olmuştur. Devletin borcu da, yandaş müteahhitlere verdikleri garantiler gibi kur arttıkça, durduk yerde artmaktadır.
G-20’DEKİ BENZER EKONOMİLER ARASINDA BORÇ YÜKÜ EN HIZLI ARTAN ÜLKEYİZ
Borç yükü sıçrıyor. 128 milyar dolar gittiği için de, dolar ve altın en ufak bir belirsizlikte artıyor, arkasından borç yükü sıçrıyor. Salgın döneminde Brezilya ile beraber G-20’deki bize benzeyen ekonomiler içerisinde borç yükü en hızlı artan ülkeyiz. 128 milyar doları buharlaştıran damat kayınpeder ikilisi ekonomiyi kısır döngüye soktular. Artık kuru tutmak için yüksek faize mahkûmuz. Borcu tutmak için de bütçeyi sıkmaya mecburuz. Bu, başta şirketlerimiz olmak üzere, borca batırılan tüm milletimizi eziyor. Diğer taraftan bütçeden destek vermekteki sıkıntılarımız bu desteğe ihtiyaç duyan, başta esnaflarımız olmak üzere, tüm yurttaşlarımızı vuruyor. Erdoğan Şahsım Hükümetinin iş bilmezliğinin, yandaş kayırmasının faturası milletimize en ağır bir biçimde çıkıyor.
KAŞIKLA VERDİLER, KEPÇEYLE ALDILAR
Son kapanmada bizim zorlamamızla, 1 milyon 150 bin esnafa 3 bin lira, 235 bin esnafa da 5 bin lira. Toplam 1 milyon 384 bin esnafa ortalama toplam 4 milyar 622 milyon lira karşılıksız, koşulsuz destek vereceklerini açıkladılar. Ama daha bunun haftasında, bu desteği açıkladıklarının haftasında kaşıkla verdiklerini hemen kepçeyle geri aldılar. Neden? Çünkü hovardalıkları ve beceriksizlikleri nedeniyle, bütçede millet lehine herhangi bir oyun alanı bırakmadılar. Akaryakıttan alınan ÖTV’yi artırdılar bunun karşılığında. Benzinin litresine 55 kuruş, mazotun litresine 67 kuruş, otogazın litresine 35 kuruş zam geldi. Bu zamlarla Haziran-Aralık döneminde, milletten toplanacak ilave ÖTV, yaklaşık 12 milyar lira. Yani ÖTV artışıyla milletin cebinden çekilip alınacak para esnafa verecekleri hibenin üç katı neredeyse. Kalan 8 milyar lira da, milletin sırtına bu iktidarın beceriksizliklerinin faturası olarak bindiriliyor.
ESNAFA VERDİĞİNİN İKİ KATINI YANDAŞ MÜTEAHHİTLERE VERDİ
Yine “Bir kuruş vermeden yapıyoruz” dedikleri, Kamu Özel İşbirliği projeleri içinde, sadece bu yılın ilk 4 ayında, yandaş müteahhitlere bütçeden 10 milyar 297 milyon TL ödemişler. 1,5 milyon esnafa 4 milyar 622 milyon lira, beş müteahhide, 10 milyar 297 milyar lira. Nerede hak, nerede hukuk, nerede adalet? Esnafımız bunların ne yaptığını görüyor, notlarını da veriyor, yerlerine göndermek için de sandığı sabırsızlıkla bekliyor. Ülkemizde bunlar yaşanırken, yalanı doğru gibi anlatan popülist siyasetin Türkiye mümessili Saray, millete harikalar diyarından pembe düşler anlatıyor. Yandaş müteahhitlerin ceplerini dolduracak yeni dövizle garanti verdikleri projelerle caka satıyorlar.
SARAY’DA BİR TATLI HAYAT
Tabi milletin parasıyla “tatlı hayat” yaşayanların, işsizlik gibi, hayat pahalılığı gibi bir dertleri yok. Ziya Paşa, “Doğru söz ilaç gibidir, muhatabının hoşuna gitmese de vücuda faydalıdır” diyor. Doğrudur yalanın en etkili panzehri hakikattir. Bu ülkenin dara düşen esnafı, kahvecisi, kokoreççisi, gelecek umudu kalmayan genci, müzisyeni, sanatçısı, işsizi, borçlarının altında ezilen çiftçisi canına kıyıyor. Saray ahalisi, keyif içinde gününü gün ederken, millet işsizlik ve hayat pahalılığı sarmalında kıvranıyor. Ülkede işsizlik tsunamisi yaşanıyor. 10 milyondan fazla işsizimiz var. Çalışma çağındaki nüfusun neredeyse üçte biri işsiz… Geleceğimizin teminatı gençler işsiz. Gelecek umutlarını yitiriyorlar. Gencecik evlatlarımız, başka bir ülkede oturma ve çalışma hayali kuruyor. Bu fırsatı yakalayan gençlerimizin, sevinçten ortalığı ayağa kaldırdığı sosyal medya paylaşımları, bizim içimizi burkuyor.
BİZİM İÇİMİZ ACIYOR, GÖZÜMÜZE UYKU GİRMİYOR
Evlatlarımızın, torunlarımızın geleceğini düşünürken, dağ gibi biriken sorunlara arkadaşlarımızla birlikte çözümler üretirken, geceleri bizim gözümüze uyku girmiyor. Ama ne yazık ki bu durum, bu ülkeyi yönettiğini iddia edenlerin içini hiç acıtmıyor. Sadece bizim içimizi acıtıyor. 5 milyon 700 bin gencimiz ne okuyor ne de bir işte çalışıyor. Okusalar da fayda etmiyor, üniversite mezunu işsiz sayımız 1 milyonun üstünde. Enflasyon canavarı milletin kanını emiyor. Öyle uzun uzadıya hesap yapmaya gerek yok. Bugün bir marketten çıkanlara bakacaksınız, birde pazardan çıkanların yüzüne bakacaksınız o şaşkınlığı, o umutsuzluğu gördüğünüzde zaten her şey anlaşılıyor. Millet bu işsizliğin, bu yoksulluğun sorumlusunun kim olduğunu gayet iyi biliyor. “Bu işi sandık temizler” diyor. Gereğini yapmak içinde sabırsızlıkla seçimi bekliyor.
TARIMDA ACİL EYLEM PLANI GEREKİYOR
Bu sene Marmara bölgesi hariç, yurdun her bölgesinde yağışlar düşük. Pek çok bölgemizde kuraklık sorunu yaşanıyor. Kuraklık olunca verim düşüyor, çiftçi üretim için harcadığı parayı geri almakta zorlanıyor. Konya’da ekilmiş buğday tarlalarının çoğunda, hayat belirtisi yok. Kıraç alanlarda rekoltenin yüzde 100 düşeceği söyleniyor. Şanlıurfa’da arpa hasadında, verim kaybının yüzde 70 olduğu görülüyor. Aydın’da çiftçi su yokluğundan, daha az su isteyen ürünlere yöneliyor. Denizli’ye giden milletvekili arkadaşlarımızın bildirdiğine göre Yulaf tarlalarında durum felaket. Çiftçilerimiz, “Eskiden 200 balya çıkan tarladan bu yıl 50 balya çıksa şükür” diyor. Tarımda acil bir eylem planı gerekiyor. Çiftçinin hem bu sene yaptığı masrafı çıkarması hem de önümüzdeki dönemde tarlasını ekebilmesi için ciddi destekler gerekiyor. Kuraklık nedeniyle özel bankalara olan borçlarının da uygun şartlarda ertelenmesi için şahsım hükümetinin derhal gerekli adımların atması gerekiyor. Çiftçi borçları yeniden yapılandırılırken de silinen faizlerin destek alacaklarına mahsup edilmesi gerekiyor. Bu şekilde bir yeniden yapılanma yapmazsanız önümüzdeki yıl çiftçi tarlasına girmekte zorlanır.
SAĞ ELLERİYLE VERDİLER, SOL ELLERİYLE GERİ ALDILAR
Milletvekillerimiz, yurdun dört yanında çiftçilerimizin dertlerini dinliyor, çözümleri ortaya koymaya çalışıyorlar. Saray ise zaten köşeye sıkışan çiftçiyi, iyice dara düşürüyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti, kanunen 2021’de en az 56 milyar 400 milyon lira destek ödemesi gerekirken “22 milyar lira tarım desteği ödeyeceğini” açıklamıştı. Şimdi Bakan çıktı, bunu 2 milyar TL artırdı. “24 milyar lira destek vereceğiz” diye açıklama yaptı. Bir tek şu son ÖTV artırmalarıyla, çiftçinin sırtına aslında 2 milyar lira ek yükü yüklediler. Yani sağ elleriyle verdikleri bu 2 milyarı sol elleriyle geri aldılar. Çiftçinin ocağına mazot döktüler. Şahsım Hükümetinin elinde çiftçi traktörüne mazotu, ancak litreyle, su şişeleri içinde koyacak duruma düştü. Çiftçimiz de, “Bu işi sandık temizler” diyor. Sandığın önüne getirilmesini sabırsızlıkla bekliyor.
BU İŞİ SANDIK TEMİZLER
Emekli vatandaşlarımız… Enflasyon karşısında kuşa dönen maaşlarıyla “Faturayı mı ödeyim, kira mı ödeyim, mutfağa iki parça bir şey mi alayım, torunuma harçlık mı vereyim” diye kara kara düşünüyor. “Üç sene boyunca artırılmayan bayram ikramiyelerini en az 1.500 lira yapın” dedik. Ama 1.100 lira yaptılar. Şimdi emekli soruyor, “Neden şahsım hükümeti benim 400 lirama el koydu?” diyor. Emeklilerimiz de “Bu işi sandığın temizleyeceğini” biliyor. Onlar da hepimiz gibi dört gözle sandığı bekliyor.
İNSANLARIMIZ GÜLÜŞÜNÜ KAYBEDİYOR
Erdoğan Şahsım Hükümeti elinde, milletin umudu da, mutluluğu da eriyip gidiyor. Bu ucube rejimin fiilen hayata geçtiği 2018 yılından bu yana Türkiye, Dünya Mutluluk Endeksi’nde 30 sıra birden düştü. Şu an bu endekste, Gana’nın, Gambiya’nın, Bangladeş’in, Gine’nin gerisindeyiz. 149 ülke içerisinde 104. sıradayız. Sağlıktan, kişi başına gelir, özgürlükten, yolsuzluk algısına kadar pek çok göstergenin kullanıldığı bu endekste, sadece bir yılda 11 sıra birden gerilemişiz. Erdoğan Şahsım Hükümeti elinde, ülkemiz kaybediyor, ekonomimiz kaybediyor, insanımız umudunu ve gülüşünü kaybediyor. Saray ve şürekâsı, milletin sırtında her geçen gün daha da fazla ağırlaşan ve artık taşınmaz hale gelen bir yük oldu. Artık bu çürük duvardan, tuğlayı çekme vakti gelmiştir. Ülkede yıllardır biriken kanalizasyon patlamıştır. Metal yorgunu hükümet artık sorun çözme ve ülkeyi yönetme kabiliyetini de yitirmiştir. Millet harap ve bitap haldedir. Bu yönetimle kendisi ve evlatları için artık bu ülkede bir gelecek göremez hale gelmiştir.
CHP, CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILINDA GÖREVE HAZIR
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Cumhuriyet Halk Partisi, daha önce ülkeyi girdiği en ağır krizlerden kısa sürede çıkarmış deneyimli kadrolarıyla göreve hazırdır. Tüm bu şartlar altında yapılacak bellidir: Sandığı milletin önüne koyacaksınız Bu ortalığa dökülen pisliklerin siyasi hesabını, artık ancak ve ancak sandık temizler. Her yanına Cürüm ve Cüruf bulaşmış Mafyokrat Cumhur İttifakı, yaptıklarının hukuki hesabını ya şimdi ya da biz geldiğimizde kurulacak TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’nda tarafsız, bağımsız yargı önünde verecektir. Tekrarlıyorum; sandıktan korkmayın, milletten kaçmayın.